Yaslanmalar ve Yaslar Üzerine
- Başak Aksoy
- 23 Eki 2024
- 2 dakikada okunur
Paketi özenle hazırlanmış her şey gün gelir hevesle elimize aldığımızda, bir şeylerden vazgeçip onu tercih ettiğimizde, arkası bomboş bir enkaza açılır gibi hissettirir ilk bakışta içimizde. Aslında hisle yapılmış her çaba, çabalanmadan içinden gelenin söze dökülmesiyle kardeştir. Bakıldığında ikisinin de yola çıkışları farklı, yolun sonunda kavuştukları durak ortaktır. Çabasının ve sözlerinin sonuna gelmiş her kişinin o an olduğu durağı son duraktır böylece. Gitmek istediği, varmayı hayal ettiği durağın kalmamıştır bir önemi.
Ruhumuzdan bir parça koparan her bir yaşanmışlık, bizi bugünkü olduğumuz kişiden uzaklaştırır mı? Bir vazgeçiş ya da değişim her zaman kötüye mi işaret olmak zorundadır ki? Nerden biliyoruz kopan parçaların bambaşka şekillerde birleşeceği öteki parçaları olmadığını? Ya da birleşemeyenlerin birkaç parçaya daha bölünerek bambaşka olasılıklarda kavuşmayacağını? Kavuşanlar, kavuşamadıklarımızla el ele tutuşacak belki de?
Bilinmezlikten ve aslında farkında olmadan uzaklaştığı benliğine uzaklaşıp bakmaktan korkan kişi, denemekten ya da denemeye mecbur bırakılmadığı sürece adım atmaktan farkında olmaksızın kaçar. Olduğu yeri sağlamlaştırdığını sanmaktan hem kaçar hem de mecbur eder kendini buna. Hepimiz, oyuncusu da kurucusu da kendimiz olduğumuz bir endişe havuzunun içerisindeyiz. Burası duvarlarını kendimizin ördüğü, sınırlarını kendimizin belirlediği çatısını ellerimizle ördüğümüz bir evin hemen yanı başında. Kendimizin en acımasız eleştirmeni aslında tüm bu sebeplerden yine kendimiziz. En ağır cezaları veren, en köşeye sıkıştırıp dize getiren çok acımasız bir yargıç var içimizde aslında hepimizin. Galiba tam da bu sebeple içimde var olan tüm yumakların hem yaratıcısı hem yıkıcısının kendim olduğunu bilirim. Bilirim ki hayatımın en içinden en bağlı olduğum tüm yaslanmalar günün birinde yasım haline gelebilirler. Bunları fark etmenin de ötesinde kabul edip devam etmeye çalışırken değişiyorum. Aynada baktığım yüzde birkaç yeni ifade görüyorum. Korkutuyor bazen bu denli tanıyamaz olmak bazı şeyleri. Benliğime hem uzaklaşmış hissediyor, uzaklaştıkça da ne tezattır ki kendime dönüyor, döndükçe de kendime açılıyorum. İnsanın galiba kavgası kendiyle olduğunda bırakıyor tüm ipleri. Bıraktığı tüm ipler en çok tuttukları oluyor böylelikle. Etrafındakilerin hayatlarına ufacık pencerelerden sadece gözlemci olarak bakması, onları kendi üzerinden düşünmemesi ne gariptir ki kendine ayna tutmasını sağlıyor. O ayna ise kalbine açılıyor. O kalpte herkes olduğu gibi ve her şey yerli yerinde.
O halde uzaklaşıp bakalım hadi benliğimize, hala orada olduğu gibi mi diye.
Önce ben.. Her zaman göz ardı ettiğim, zor zamanlarında yanımda olması yeterli olan kocaman bir yelpazem var şimdi önümde. Bu yelpazenin hiçbir kanadına dikkat etmemişim kullanırken, ertelemişim bakımını, hor kullanmışım. İşte bu kolunu kanadını kırdığım, dikkatsiz kullandığım bu yelpaze benim parçalarım. Parçalananlar ise içimden kopanlar. Yamalar var mesela üzerinde, kontrol edemediğim şekillerde yapılmış, biraz daha kırıklar var mesela kendimi bile bile sürüklediğim çıkmazlardan kalan etkiler.
.
.
.
Yüzüne baktığımda bana o çok özlediğim pazar günlerini hatırlatan insanlar istiyorum hayatımda ve yaslamak sırtımı onlara doyasıya.



Yorumlar